Direktörümüz Cihan Erdal ve araştırmacılarımızdan Dr. Öndercan Muti Karabağ savaşının yıldönümünde savaşın Türkiyeli Ermeni gençler üzerine etkilerini #EvrenselPazar’da kaleme aldı.
2020 yılının kasım ayında Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes anlaşmasını, iki ülkenin sınırlarının nihai olarak tanınacağı ve Güney Kafkasya’ya istikrar sağlayacak bir barış anlaşmasının izlemesi bekleniyordu. Ancak ateşkes iki yılı doldurmadan, bu sefer Dağlık Karabağ’da değil Ermenistan’ın güneyinde yoğunlaşan çatışmalar meydana geldi. Karşılıklı suçlamaların ve can kayıplarının ardından Azerbaycan, Ermenistan’ın güneyinde birden fazla stratejik noktayı ele geçirdiğini duyurdu. Bakü’den, Yerevan dahil olmak üzere Ermenistan’ın aslında Azerbaycan toprağı olduğuna dair açıklamalar duyulmaya başlandı.
Bu sınırlı ama simgesel işgale ve Ermenistan’ın varoluşunu sorgulayan resmi tezlere karşı çıkan Azeri aktivistler tehdit edilirken Türkiye muhalefeti ve hükümetinden Azerbaycan’a koşulsuz destek çağrıları yapıldı. Soykırım teriminin mucidi Raphael Lemkin’in adını taşıyan Lemkin Soykırımı Önleme Enstitüsü, Azeri yetkililerin ve devlet kontrolündeki medyanın kullandığı dili ‘soykırımcı’ niteleyip uluslararası kuruluşların dikkatini Azerbaycan askerlerinin işlediği savaş suçlarına çekerken Büyük Birlik Partisi Başkanı ‘Türk milletinin sabrının taşmak üzere olduğunu ve ‘Ermenistan’ı tarihten ve coğrafyadan silebilecek kudrette’ olduğunu hatırlattı.
Peki Türkiyeli Ermeni gençler, Pantürkçü çevrelerle sınırlı kalmayan bu soykırımcı dil karşısında nasıl hissediyor? Türkiyeli Ermeniler 2020 yılında Türkiye’nin Azerbaycan’a askeri ve politik destek sağladığı savaştan beri kendilerini yalnız hissediyor. Ancak kamuoyunun ve toplumunun ‘Ermenistan’ı coğrafyadan ve tarihten ‘silme’ tehditleri ve savaşın Ermeniler üzerinde yarattığı acılar ve travma karşısındaki kayıtsızlığı Ermeni gençlerin bir arada yaşama umudunu iyice zayıflatmış görünüyor.
Makalenin tamamını okumak için:
Comentarios