Barınamıyoruz Hareketi ile Gençliğin Barınma Mücadeleleri Üzerine
Söyleşi: Ozan Bal
22 Kasım 2022
Üniversitelerin yüz yüze eğitime döndüğü Eylül 2021’de bir grup gencin sokakta yatarak başlattığı eylemlerle ortaya çıkan Barınamıyoruz Hareketi, Türkiye’nin her yerinden nitelikli barınma hakkından mahrum gençlerin sesini duyurmaya devam ediyor. İstanbul Gençlik Araştırmaları Merkezi olarak biz de gerçekleştirdiğimiz ilk söyleşimizle gençliğin barınma mücadelelerini Barınamıyoruz Hareketi’nden Ebru Sert’ten dinliyoruz.
İki bölüm halinde yayınladığımız söyleşinin birinci bölümü:
İlk eyleminizde üniversitelerin yüz yüze eğitime dönüşünden sonra İstanbul’da yaşanan kira artışlarına tepki göstermiştiniz, sonraki süreçte ise Türkiye’nin her yerinden yurt sorunlarının gündeme getirilmesine önayak oldunuz. Hareketin oluşum safhasında nasıl bir öngörünüz vardı ve bu zamanla değişti mi? Yani bir konut krizi hareketi olarak mı yoksa bir yurt problemleri hareketi olarak mı yola çıkmıştınız? Ya da istediğiniz bu ikisi arasında bir hat örmek miydi?
Başlangıcında aslında biz yurt meselesini bu kadar tahmin etmiyorduk. Biz bunu konuştuğumuz zaman Ağustos sonlarıydı yaklaşık. Zaten Eylül'ün 19’unda da ilk nöbeti yaptık. Biz o zaman dedik ki, iki dönem ilk defa üniversiteye gelecek, ilk defa üniversitesinin olduğu şehire gelecek, bir şekilde, tabii pandeminin yarattığı ekonomik krizden de kaynaklı olarak, emlakçılar ve ev sahipleri bunu fırsata çevirecek. Bir de üstüne bu kadar fazla kişi yurt bulmaya çalışacak. Normalde üçüncü sınıf bir öğrenci çoktan evine çıkmış oluyordu yani yurtta kalanlar genelde birinci ve ikinci sınıflar oluyordu. Şimdi üçüncü, ikinci, birinci sınıfların hatta dördüncü sınıfların hepsi bu şekilde kendine kalacak yer bulmak zorundaydı. Bu da yani haliyle hem bahsedilen konut krizi eğer gerçekten varsa, ki ben böyle bir şey olduğunu onaylamayarak bunu söylüyorum, bu sefer fiyata yansıyacaktır bu mesele. Yoksa da yine de öğrencilerin Ağustos başında kaydettikleri ilanlardan Ağustos sonuna, Eylül başına doğru kiraların iki katına, üç katına çıktığını gözlemledik. Çeşitli ibareler yer alıyor, memura ev, öğrenciye verilmez gibi. Buradan da zaten emlakçıların bunu kendi lehlerine çevireceklerini, yeni gelen en az iki dönem hiç üniversiteye gitmemiş öğrencilerin böyle bir durumla karşı karşıya kalacaklarını biliyorduk. Bizim eylemlere başlamamızın sebebi aslında haberlerde görüyoruz devlet yetkilileri konuşuyor, Emlakçılar Odası Birliği Başkanı konuşuyor, evler şöyle artacak böyle olacak ama öğrenciler adına kimse konuşmuyordu. Aslında biz bu meseleye öğrencilerin yani gençlerin konuşmasını ve konuşturulmasını sağlamak temelinde başladık. Nöbetlere başlarken ne kadar süreceğini bilmiyorduk. Böyle bir öngörümüz yoktu. Hatta ilk günden bu kadar destek alacağımızı düşünmüyorduk. Bir hafta sonra bu kadar destek alır diye düşünüyorduk. Ilk günlerde trendtopic’e girdi. Yüzlerce meselemiz oldu yani bir haftanın sonunda yaklaşık iki bin kişi form doldurdu. Bu formlarda şöyle bir çeşitlilik vardı. Bir kısım ben de barınma sorunu yaşıyorum diyenlerdi, bir kısım dayanışmada bulunmak istiyorum diyenler. O süreçte şöyle şeyler de yaşadık. Barınamıyoruz’un bir hattı vardı. O hattı arayıp işte ağlayan teyzeler, ben kızımı gönderemiyorum diyen babalar… Özellikle nöbetler başladıktan sonra biz meselenin gördüğümüzden, tahmin ettiğimizden daha ciddi olduğunu anladık. Çünkü mesela o bize ulaşanların bir kısmı çocuğumu yollayamıyorum, okulunu donduracağız ya da ben gelemiyorum üniversitenin olduğu şehire o yüzden okulu donduracağım, yapacak bir çözümüm yok diyenlerdi. Yani aslında artık bu barınma sorununun eğitim hakkının engellenmesine doğru gittiğini gözlemlemiş olduk.
“Literatürümüze nitelikli barınma diye bir kavram girmiş oldu”
Bu kadarını gerçekten tahmin etmiyorduk. Nöbetleri bitirdik, sonrasında bir konferans yaptık. Bu konferansa kadar bize çeşitli yurtlardan, özellikle KYK yurtlarından insanlar ulaşmaya başladı. Onun dışında birkaç yurtta eylemlerin görüntüleri atılmaya başlandı bize, özel mesaj olarak, paylaşıp yayar mısınız diye. Onlarla iletişime geçtiğimizde aslında yurtlarda çok fazla sorun olduğunu gözlemledik. Yurtların fiyatları geçen sene bu senekinden daha pahalıydı. Dört yüz elliydi. Haziran sonunda bir zamlandı ama şimdi bu Eylül'de tekrar geri çekildi. O dönem çok fazla ulaşım sorunu vardı yurtların, yemekhanelerde kıl çıkıyordu, böcek çıkıyordu. Biz o zaman fark ettik aslında buradaki barınma sorununun sadece öğrencilerin kalacak bir yer bulmasıyla alakalı olmadığını, o zamandan sonra da aslında literatürümüze nitelikli barınma diye bir kavram girmiş oldu. Yaklaşık geçen sene Kasım yani tam geçen sene bu zamanlardan itibaren aslında biz barınmak dört duvar ve bir çatı altında kalmak değildir, nitelikli barınma hakkı istiyoruz diye bir şiarla KYK yurtlarındaki arkadaşlarımıza ulaşmaya başladık. En son gördünüz mü bilmiyorum ama mesela Edirne Selimiye KYK yurdundaki görüntüyü fotoşop zannettik başta. Dedik ki dalga geçiyorlar yani bu da olmaz. Dev bir böcek ve normalde görmediğimiz bir böcek, yılan sokmuş vesaire. Gerçekten dalga geçiyor zannettim. Paylaşmadan önce bir bilgisayar mühendisi arkadaşa videoyu attık ve bu videoyla oynanmış mı diye kontrol ettirdik. O hayır oynanması mümkün değil dediği için biz videoyu paylaştık. Bu tarz şeyler yaşadık, çok aklımızın hayalimizin almayacağı ve benim gerçekten bir sene önceki perspektifimin yetmeyeceği sorunlarla karşılaşmaya başladık. Yurduna giderken bıçaklananlar, yolda hiç ışık olmadığı için, ulaşım olmadığı için bıçaklananlar, yemekten zehirlenenler, akan çamurlu sudan zehirlenenler, yatağında yılan ısıranlar yani çok çeşitli sorunlar olduğunu biz o zaman keşfettik. Şu anda Barınamıyoruz Hareketi neye odaklı diye baktığımızda aslında şu an anlık pratik olarak KYK yurtlarına odaklı bir durumdayız. Çünkü bu sorunları da çözebildiğimizi gördük. Yani şu ana kadar sekiz-dokuz yurttaki sorunu çözmüşüzdür. Onun dışında tabii öğrencilerin yine öğrenci evlerinde kalamaması, çok zor koşullarda kalması, iki-üç ek iş yapması okulundan feragat etmesi vs. ya da bir yerden sonra ailelerin yanına dönmesi yine gündemimizde. Ama aktif pratik çalışmalar açısından KYK yurtları şu an daha öncelikli açıkcası. Çünkü KYK yurtlarında yeni yönetmelik de değişti ve bu yönetmelik yurttan atılmayı çok kolaylaştırıyor. Yani bir grupta herhangi kötü bir şey söylemek, bu gün yemek kötüydü desen bile, yönetim atabiliyor seni, böyle bir hakkı var artık yönetmeliğe göre. Bunun gibi çeşitli aslında öğrencileri belirsizlik haline sürükleyen ve korku iklimine sokan uygulamalara karşı mümkün mertebe bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Başlangıçta bunu tahmin etmiyor muyduk? Hayır gerçekten tahmin etmiyorduk. Açıkçası ben meselenin bu kadar büyük olduğunu da biz nöbete başladıktan sonra fark ettim. Dediğim gibi bizim fark edemediğimiz çok fazla şey ortaya çıktı. Çok fazla insanın bundan muzdarip olduğunu ve aynı zamanda bundan muzdarip olmayan çok fazla insanın da bir şeyler yapmak istediğini gözlemlemiş olduğunu gördük.
Barınma sorununa önemli ölçüde dikkat çektiniz. Bu ilk etapta önemli bir kazanım olarak değerlendirilebilir. Diğer yandan kimi söylemleriniz toplum genelinde bir barınma sorununa ya da belki Engels’e referansla konut krizine işaret ediyor olsa da, daha çok üniversite yurtları etrafında karşılık buluyor gibisiniz. Sizce durum ne, barınma sorununu nasıl tanımlıyorsunuz ve hedeflediğiniz biçimde tartışıldığını düşünüyor musunuz?
Biz geçen sene ilk başladığımızda çok çeşitli karalama kampanyalarına maruz kaldık. İçişleri Bakanı çıkıp işte hepimizi çeşitli harflerin yan yana geldiği belli örgütlere yerleştirdi, adını bile duymadığımız. Cumhurbaşkanı çıkıp bunlar öğrenci değildi vs. söylemlerde bulundu. Yani biz bunların hiçbirine cevap verme gereksinimi dahi duymadık. Çünkü bizim ulaşmak istediğimiz kitle bu sorunu yaşayanlardı ve bu sorunun yaşandığının farkında olmayan ama bir farkındalık halinde bir şeyler yapmaya meyledebilecek insanlardı. Biz bunlara ulaştıktan sonra gelen tepkileri çok dikkate almadık açıkçası. Ama bu tepkiyi verenler bir ay sonra Ekim sonlarında bütün büyük şehirlerde minimum bir tane belediye binasını öğrencilere açtı misafirhane adıyla. Süresi belli değildi, bir aylık mı açtı, üç aylık mı açtılar. Ama hala açık bu misafirhaneler. Bunu bir kazanım olarak görüyoruz açıkçası. Böyle bir sorun olmadığını iddia edenler bile bu sorunun olduğunu kabullenip aslında buna dair kendilerince bir çözüm geliştirmeye çalıştılar. Onun dışında, yurtlarda sadece meseleyi sosyal medyadan paylaşarak bitirmiyoruz, gönüllü bir avukat ekibimiz var, ulaşıyorlar çeşitli dilekçeler yazılıyor, mahkemelere çıkılıyor, davalar açılıyor. Bu davalar sonucunda yurda geri alınanlar oluyor ya da pisliğe dair kanıtlarla birlikte idari mahkemeye dava açıyoruz. Bazen çeşitli milletvekillerine onların bölgesinde olan yurtlarını aratıyoruz. Meseleyi acil çözmeleri için vs. Yani konut krizi zaten bir kapitalizm sorunu aslında. Kapitalizm değişmeden, yıkılmadan bu sorunun çözümleri de imkansız. Bir konut krizinin, bir mülkiyet krizinin… O yüzden bize sadece iktidar tarafından değil çok farklı yerlerden de çeşitli eleştiriler gelmişti. Bu meseleye sadece böyle bakamazsınız. Bu mesele böyle çözülecek bir mesele değil. İşte bu mesele devrim meselesi vs. gibi çeşitli doğru söylemler gelmişti. Biz de bunu kabul ediyoruz zaten. Konut krizi dediğin gibi Engels’den beri var olan bir şey zaten.
“Bizim öğrencilerin barınma sorununa odaklanmamızdaki amaç, en dinamik yıllarının bu tarz sorunlarla heba olmasına karşı bir duvar örmek”
Ama bu konut krizi de şu an bahsedilen o “İstanbul'da ev yok ki ya” tarzında bir konut krizi değil. Biz de bu yüzden aslında işte bütün göçmenlerin, kadınların, transların, Y kuşağının, X kuşağının barınma sorunundan ziyade bunların hiçbirini dışarıya atmayacak şekilde öğrencilere odaklanmamız gerektiğini düşündük. Bunun da nedeni işte belli bir geliri yok bu öğrencilerin KYK bursundan, kredisinden başka. Kendi hayatını inşa etmek için çok önemli bir yer üniversite. Büyük çoğunluk gelip burada okuyup işe başlayıp aslında bir çeşit özgürleşmesini sağlıyor. Aile evine dönen özellikle kadınlarda çok büyük sıkıntılar çıkıyor. Bizim öğrencilere ve gençlere odaklanmamızın sebebi aslında kendi gücümüzle alakalı bir şeydi. Yani biz bunun bu kadarını yapabileceğimizi ve bizim de büyük çoğunluğumuzun genç olduğunu bildiğimiz için bu kadarına odaklandık. Hatta arkadaşlar çeşitli sorunları dile getirip yani örnek veriyorum Boğaziçi’ndeki arkadaşlar kadınların ve transların barınma sorunu olduğunu söylediğinde… Yani bu bir hareket, sen buna dair neresinden ne yaparsan zaten bizim kabulümüz. Bizim ismimizle de yapabiliriz hiçbir sıkıntı yok ama bizim şu an gücümüz de buna yetiyor. Öncelik verdiğimizin de bu olduğunu herkese aktarmıştık. Hatta Y kuşağı barınamıyor diye bir ekibimiz var. Özellikle beyaz yakalılar. İşte onlar da barınma sorununa, kiraların çok arttığına dair kendi aralarında görüşmeler vesaire yapıyorlar ama bizimki gibi bir eylemlilik sürecine girmediler hiç. Ama bizim öğrencileri hedef almamızdaki amaç aslında en dinamik yıllarının bu tarz sorunlarla heba olmasına karşı bir duvar örmek. Gençleri şahsiyetsizleştirdiğini düşünüyoruz bu düzenin. Aslında bir şekilde kendi hayatı için arkadaşının hayatı için sıra arkadaşının hayatı için mücadele ederken şahsiyet kazanılıyor. Bir nevi de kazandık bu şahsiyeti. Bu sebepten Barınamıyoruz sadece öğrenci odaklıydı, öğrenci gençlik odaklıydı. Gönül ister tabii herkesin bu sorunu çözülsün ama herkesin sorunun çözülmesinde gerçekten tek yol olduğunu biz de düşünüyoruz.
Barınma sorunu tanımınızı almışken, evsizliği nereye koruyorsunuz diye de soracağım. Zira öğrencilerin barınamamasını bir evsizlik hali olarak da düşünmek mümkün.
Başlarda böyleydi aslında. Gerçekten mesela bizim de dört beş arkadaşımız farklı farklı şehirlerden İstanbul'a gelmişti, iki arkadaşımız da İstanbul'dan Kocaeli'ne gitmişti ve kalacak yeri yoktu. Yani akraba evi, arkadaş evi de bir yere kadar zaten. Mesela gerçekten parkta sabahladığımız zamanlarda eğer biz onu bir eylem biçimi olarak yapmasak da parkta sabahlayacak arkadaşlarımız vardı. Bu açıdan bizim için evet başta barınma sorununu evsizlik olarak alıyorum. İlk başta gerçekten dört duvarın ve çatının olmadığı bir halde… Dediğim gibi KYK yurtları mesela işin içine sonradan girdi. Bizim çeşitli deneyimlerimizle bir yerden sonra güçlenmemiz de işin içine girmiş oldu. Ama başta gerçekten öğrencilerin kalacak yeri yok diyerek çıkmıştık. Hatta ilk gün polis saldırısı tehdidi ile karşı karşıya kaldığımızda bir arkadaşımız bir söylemde bulunmuştu. “Bu insanların gidecek yeri yok ve bunların gidecek yerinin olmaması sorun değil de parkta yatması mı sorun” diye. Bizi o gün yirmi kişi aynı anda bir parkta yatmak eylemdir diye gözaltına almaya çalışmışlardı. Sonra gelen tepkiden özellikle sosyal medyadaki tepkiden sonra geri çekilmişlerdi. Yani başta evet buydu. Tabii ki sadece evsizlik değildi ama öğrenci evleri odaklıydı. Öğrenci evleri çok zamlanacak bu insanlar bu parayı verseler de sosyal hayatlarından kısacak, yemelerinden içmelerinden kısacaklar diye özellikle buydu. Sonrasında KYK yurtlarının çok çok büyük bir sorun olduğunu fark ettik. Çünkü eskiden KYK yurtlarında bu kadar eylem olmazdı. Bu kadar duymazdık yani. Yemekler kötü denilirdi ama öğrenci zaten yemekhanede yiyebildiği, dışarıda yiyebildiği için bu kadar söylenmezdi. KYK yemekhanesine sadece burun kıvırır geçerdi insanlar. Ama şimdi ekonomik durumu göz önüne alırsak insanlar KYK’da yemek zorunda artık. E buradan da kıl çıktığında, böcek çıktığında… Yani tabii burada da biraz eylemlilikte isyanların bulaşıcı olduğu fikri bence çok önemli. Çünkü biz ilk tweeti girdik, üç gün sonra başka bir yurttan biri direkt bize haber verdi, “biz bu akşam eylem yapacağız”. Kendi aralarında bile çok net değilken bize haber veriyordu, biz bu akşam eylem yapacağız diye. Görüntülerini atıyordu. Sonra başkası ilk önce bizimle iletişime geçip diğer yurt ne oldu diye bir sorup iki gün sonra biz eylem yapıyoruz karar verdik diye çıkıyordu. Çeşitli kazanımlar elde etmek çok önemli o açıdan. Çünkü besleyici oluyor, örnek gösteriyor. En azından bir ses çıkartıldığında, bir tepki gösterdiğinde çok basit soruların, çözülebilecek sorunların çözülebildiğini görüyoruz ama talep etmeme halinin özellikle pandemi döneminde çok yaygın olduğunu söyleyebilirim. O yüzden bu talep etmenin hak olarak görüldüğü noktaya da biraz zor ulaştık biz.
Comments